Sevgi Nedir?

Yüksel YAZICI

                                                               Sevgi Nedir?

Bugün ve yarın tatil… Yaz mevsiminin önemli bölümü zaten hep tatille geçer. Sıcaklarda çalışmak, işe gidip gelmek, trafik v.s. canı çıkar insanın! O nedenle tatil, insan yaşamının önemli bir sürecidir ki hristiyanlıkta cumartesi günleri zorunlu tatildir hep! Yani Tanrı’nın bir emridir haftada en az bir gün çalışmamak!

Eh, bu iki günlük tatilde size bir şeyler yazayım mutlu kılmak için ne dersiniz? Örneğin Sevgi nedir diye bir soru sorup, ayrıntıları hakkında bilmediklerinizi sıralasam hoş bir tatil olur mu acaba? Ehh yazması benden, düşünmesi sizden buyrun gönül soframıza…                                                 *

Sevgi, yaşamın ve varoluşun gerçek nedenidir. Sevgi olmasaydı, yaşamın da gereği ve ortaya çıkışı olmazdı. Bütün alemler ve varoluş, onun için hazırlanmış; mevcut olan tüm canlı varlıklar da sevgi için yaratılmışlardır. Anılan cennet ya da cennetler sevgi ile doğrudan bağıntılıdır ve yaratılmış olan bütün  alemler, baştan sona sevgi ile örülmüştür.

Cehennem ise, insanların belleklerine mecazi anlamda ve çeşitli amaçlar için yerleştirilmiştir. Bu, realitemizde yaratılmış olan bir yapay korkudur ve yalnızca cehalet ağırlıklı toplumlarda değer bulmaktadır. İleri toplumlarda, böyle bir korkunun esamesi dahi yoktur! Özetle varoluştaki her şey; sevgiye, iyiliğe ve güzelliğe doğru bir akışa programlıdır.

Dünya okullarında sevgi bir bütün değil, kırıntılar halindedir. Baba sevgisi, anne sevgisi, arkadaş sevgisi, kardeş sevgisi, dost sevgisi ve karşı cins sevgisi gibi... Elbet ki bunlara dahaları da eklenebilir. Yani parçalar halindeki tekamül deneylerinin içinde bulunan ayrı tatlar halindeki bu sevgi kırıntıları, birike birike gerçek sevgide bütünleşir.

Bu birleşip bütünleşme, dünya okullarında başlayarak; ileri tekamül merhalelerine doğru ve sonsuz süreçler içinde ilerlemeler halinde oluşur. Bir hayat ya da yalnızca bir dünya okulu gerçek sevgiyi oluşturmaya asla yetmez! Çünkü sevgi, yaratılışın devasa bir spirial dairesidir. Bu  spiral dairenin katedilmesi ve o muhteşem bütünleşme için belki binlerce yeni hayatlar ya da okullardan elde edilecek tekamül deneyleri gerekir. Binlerce diyoruz ama gerçekte bu sonsuz sayıdadır. Yani özetle söylersek, sözünü ettiğimiz gerçek sevgiye ulaşabilmek için; akıl ötesi olayların yaşanması ve tekamül deneylerinin aşılması şarttır. Bunun zaman olarak ölçülebilmesi ise olası değildir, çünkü bu serüven söylemeye durduğumuz gibi bir sonsuzluktur. Milyarlarca yıl bile, bu konuda bir sayı ifadesi sayılamaz!

Bir varlık, bilse de bilmese de; kendi öz iradesini güçlendirmek amacıyla sevgi gücünü yükseltmek ister. Fakat başlangıçta bunun bilincinde değildir. Zaten varlık, insan evresine geçinceye dek; bu konumunu otomasyon olarak yerine getirir. İnsan evresinin ilk süreçlerinde de, İlahi sistemin yine bu otomasyon yardımlarından gereken kadar pay alır çünkü…

 Bir varlık için “sabır”, yine bu gücün desteği için gereklidir. Yani ayrı ayrı biçimde belirmiş olan ve meziyetler halinde ortaya çıkan değerler, gerçekte sevebilme gücünü bütünleyecek olan birer elemanlar halindedir.

Örneğin, dünya okullarındaki varlıklar; bulundukları ortama ve yaşanılan reailtenin koşullarına uyumlu olarak sevmeyi deneyimleyerek sevebilirler ancak... Fazlasına, sistem olarak izin verilmemiştir. Her deneyim yerindeki koşullar, o yerlerde beliren sevgi kırıntılarını; dıştan değişik değerlerde gösterebilir. Örneğin aile bağları, güzellik ve cinsiyet gibi faktörler bunda önemli rol oynar. Fakat yine de bütün bunlar, o dünya okulunun koşullarına göre oluşan sevginin vasıtalarıdır. Diğer merhalelerdeki koşullar ise daha farklı olduğundan, sevginin dış görünümü de oralarda o oranda farklı olarak algılanır.

Dünya okullarında maddesiz sevgiyi tasavvur etmek, kolay değildir. Böyle sevgilerin olabileceği, ileri olmayan tekamül yerlerinde ok az sayıda bireyler tarafından yalnızca düşünülebilir. Fakat, en yükseklerdeki sevgiler; tahayyül bile edilemez!

“Seviniz..  Birbirinizi incitmeyecek, kıramayacak kadar seviniz. Hakikatte çirkin yoktur. Çirkinlikleri güzel görecek kadar seviniz. Ve biliniz ki, Tanrı’nın size sunduğu en mühim (önemli) anahtar sevgidir.  Onu kullanınız... Ki kin, hırs, intikam gibi şeyler sevginizin içinde eriyip gitsinler. Ve siz her şeyi sevmekle, en kudretli insan olacağınıza inanınız.”

                                                                                                       (Şuurlu İnanç / Turhan Olgaç)

 Evet seviniz... Çünkü bütün  yüksek merhalelere, yalnızca sevenler varacaktır. Fakat gerçekten sevenler elbet!

Herkesi sevmek bir anlamda ödevdir ve Tanrı’nın da güzel buyruklarından birisidir kuşkusuz!. Fakat bu o kadar da kolay değildir. Çünkü sevmek için, bizleri ona götürecek alt yapıların tamamlanmış olması şarttır. Örneğin yol yoksa, bir kentten diğerine nasıl ki gidebilme olanağımız yoktur, sevme konusuda da aynen böyledir ve alt yapılarının eksikliği nedeniyle bireyin önüne konulmuş görülmeyen engeller bulunur. İşte bu engellerin neler olduğunu öncesinden bilmemizin de olanağı yoktur!

Şimdi başlıktaki  soruyu yeniden  soralım ve yanıtını arayalım:

“Sevgi nedir?”

Sevgiyi alınan-satılan bir meta gibi görürüz genellikle... Ve herkeste hemen hemen aynı derecede ya da büyüklükte olduğunu sanırız. Dünya okulumuzdaki genel anlayış budur!

Gerçekte soyut bir kavram olduğu için, onu somut ölçülerle değerlendirmek mümkün değildir elbet! Fakat bazı tanımlarla, onun somut ve görkemli halini izaha çalışalım.

Örneğin bir metre düşünelim. Bildiğimiz gibi bir metrede 100 tane santimetre vardır ve bunların tamamına birden metre adını vermekteyiz. Eğer ki, ele aldığımız herhangi bir uzunluk daha kısa konumdaysa yani diyelim ki  63 santimetre ise, bu yalnızca o kadar santimetredir ve metre asla değildir. Fakat aynı zamanda metrenin de bir kısmıdır. Bunun gibi 99 santimetre boyundaki herhangi bir uzunluğa da metre diyemeyiz. Çünkü bu da metreden bir santimetre eksiği bulunmaktadır. Yani herhangi bir uzunluğun metre sayılması için, mutlak ve mutlak 100 santimetrelik bir boyun oluşumu gerekir.

Şimdi... İnsanın değer olan güzel yanlarını, ki güzel sözcüğünü de ekleyerek birer santimetre gibi  yana yana koyalım: Örneğin güzellik, çalışkanlık, duyarlılık, iyilik, saygınlık, kişilik, alçak gönüllülük, hayırlılık, olgunluk, doğruluk, merhametlik, yararlılık, sevimlilik, sempatiklik, güleryüzlülük, vicdanlı olmak, hakkaniyet, liyakat, güven,  yüreklilik, cesaret, namus, kıymet v.s. gibi ha denildiğinde aklımıza gelmeyen  benzer özellikleri ve insanlarda aranan ya da olması istenilen önemli argümanların tamamının bir araya gelmesiyle oluşan bütünlüktür sevgi... Metredeki santimlerde olduğu gibi eksik olan her nitelikli argüman, burada da sevginin o oranda noksanlığına tekabül eder.

İşte sevgi, bu nedenle herkeste aynı büyüklükte ya da derecede değildir! Çünkü yeryüzünde yaşayan herkes ve hatta diğer canlılar aynı gelişim (tekamül) seviyesinde değillerdir.

Aralarında küçük nüanslar da olsa, farklılıklar mutlaktır. Çünkü, varlıkların tümü, aynı anda hayata atılmamışlardır. Kimileri zamanın ileri bir yerinde, diğerleri ise birbirlerine mesafelerle uzak olan geri planlarda var edilmişlerdir. Gerçi buradaki ileri-geri kavramı bize göredir ve de görecelidir (izafi). Ve evrim ya da yeniden doğuşlar yoluyla tüm yaratılmış olanlar birbirlerinden ileride ya da geridedirler.

Bu, öncekiler için Tanrı’nın var kıldığı bir ayrıcalık değildir! Çünkü her bir varlık, diğerlerinin geçtiği evrelerden geçecek ve varılması gereken yere farklı zamanlarda da olsa aynen varacaktır.  Ki, gerçekte böyle bir farklı zamanlar da aslında yoktur!

  Buradaki farklı zamanlar, anlaşılacağı üzere göreceli bir kavramdır. Bunun içindeki sır ya da gizler, henüz insanlık  realitesinde çözülebilmiş değildir. Bu göreli haller dışında somut olarak söyleyelim ki, yaradılışta kimseye ayrıcalık tanınmamıştır ve hiçbir varlık, Tanrı’nın has kulu değildir! Ulular ve peygamberler de dahil elbet ki...

Sevgi tam değilse, varlıkta boş kalan bu kısım aslında boş olmayıp nefretle, kinle, gaddarlıkla doludur. Yani geçici olarak vahşi bir tasarımla yüklüdür. Tekamül sırasında geçirilen evreler ve aşılan tedrisat basamakları ile bunlar yavaş yavaş azalır, sonra da onların yerlerine merhamet, iyilikseverlik, doğruluk gibi güzel haller yerleşir. Bunlar aynı zamanda öncekiler gibi geçici olmayıp ebedidirler.  Yani bu durumu, özetle şöyle söylemek mümkün:

Tanrı bilgisi  tam değilse, mevcut boşluk için Şeytan’a gereksinim oluşur. Karşıt söylemlerin, bu konuda hiçbir önemi yoktur!

Farkında olmadığımız yani uykuda olduğumuz  ilkel yaşam süreçlerimizde, çok sevdiğimiz objelerle hem sevgi ve hem de nefret ilişkisi kurabiliriz.  Çünkü bu türden  bildiklerimiz  ya da sahip olduklarımız henüz sabit  değillerdir ve de gel-gitler halindedirler. Bilmekte ise, gel-gitler asla yoktur!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.