Esra Nur Çay

Esra Nur Çay

Sessiz Çığlıklarla Dolu Bir Gece

Sessiz Çığlıklarla Dolu Bir Gece

Gecenin en karanlık saatinde, saatler 04.17’yi gösterirken, dünya bir anda yerle bir oldu. Bir çığlık duyulmadan enkazlar çöktü, ışıklar sönmeden hayatlar bitti. Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine ve milyonlarca insanın hayatının paramparça olmasına neden oldu. O gece, sadece binalar değil, umutlar ve hayaller de yıkıldı. Hayatlar yitti.

Depremin ardından hayatta kalanların gözlerindeki acıyı, enkaz başında çaresizce bekleyen annelerin ellerindeki titremeyi gördük. Bir baba, göçük altında kalan çocuğuna seslendi günlerce, sesi kısıldı ama vazgeçmedi. "Kızım içeride, sesini duyuyorum, lütfen biri yardım etsin!" diye bağırdı ama sesini duyacak kimse yoktu. Çünkü o an, ihmaller zincirinin en ağır halkası üzerimize çökmüştü.

Her deprem sonrası "bunun bir doğal afet değil, bir insan eliyle büyütülmüş bir cinayet olduğunu" tekrar tekrar anlıyoruz. Yıkılan binaların çoğu, müteahhitlerin denetimsizliği ve belediyelerin göz yummasıyla dikilmişti. Kolonları kesilmiş, malzemeleri çalınmış binaların altında binlerce insanımız sıkışıp kaldı.

Arama kurtarma ekiplerinin ulaşmakta geciktiği şehirlerde, insanlar elleriyle, tırnaklarıyla sevdiklerini enkazdan çıkarmaya çalıştı. "Sesimi duyan var mı?" cümlesi, sadece göçük altında kalanların değil, tüm ülkenin yüreğine kazındı. Ancak bu çığlıklara zamanında yetişilemedi.

6 Şubat sadece bir tarih değil, milyonlarca insan için bir dönüm noktası oldu. Kaybedilen çocuklar, anne babalar, dostlar… Enkazdan sağ çıkanlar bile, sevdiklerini kaybetmenin acısını 2 senedir yüreğinde hissediyor.

Hatay’da küçük bir kız çocuğu, 72 saat sonra enkazdan çıkarıldığında ilk sözü "Annem nerede?" olmuştu. O anne, başka bir şehirde toprağa verilmişti. Adıyaman’da bir baba, 10 yaşındaki oğlunun elini enkaz altında üç gün boyunca tutmuş, kurtarma ekipleri geldiğinde "Elimi bırakmayacağım, o hâlâ burada" diyerek gözyaşlarına boğulmuştu.

Bu felaketin ardından bir yıl geçti ama hâlâ cevap bekleyen sorular var: Neden sağlam binalar yapılmadı? Neden arama kurtarma ekipleri daha hızlı ulaşamadı? Neden insanlar çaresizlik içinde saatlerce, günlerce beklemek zorunda kaldı? Bunca acı niyeydi?

Unutmayalım ki bu bir doğal afet değil, bir yönetim kriziydi. Deprem değil, ihmaller öldürdü. Eğer unutursak, aynı acıları tekrar yaşamak kaçınılmaz olacak. Çünkü büyük İstanbul depreminin ayak sesleri yankılanıyor, 'geliyorum' diyor. Şimdi, kaybettiklerimizin anısını yaşatmak için mücadele etme zamanı. Daha güvenli şehirler, daha sağlam binalar, daha kuvvetli bir müdahale için sesimizi yükseltme zamanı. Çünkü buna bir dur deyip elimizi kaldırmazsak o eli enkaz altında tutan biri olmayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Esra Nur Çay Arşivi