Talia Hamza

Talia Hamza

Zamansızlığın Çocukları

Zamansızlığın Çocukları

                                                            Zamansızlığın Çocukları

 

Sadece bizleri değil, dünyayı ilgilendiren en önemli varlıklarımız çocuklarımız kuşkusuz... Biyolojik anlamda anne-baba olsak da olmasak da; dünyadaki bütün mevcudat ile birlikte, tüm çocuklardan hepimiz sorumluyuz. Bu gerçeklik hem dünyasal, hem de evrensel olarak varlığını hep koruyacak!

Şimdi gelin, 1970’li yıllarından sonra gelen ve farkındalığı yüksek olan yeni nesile kısaca bir göz atalım: “Zamansızlığın Çocukları” kavramının altında yatan gerçekliğin özüne inelim özetle... Bu kavramı ben oluşturdum. Çünkü yeni nesil de zaman algısı çok farklı!  Yani bildiğiniz gelecek ve geçmiş kavramlarından çok, “an”da olma algısı'nı yaşıyor onlar.  Zamansızlık algısından kastım, çok yönlü düşünebilen, telepati  güçleri kuvvetli, eski kavramlara takılı kalmayan, birey haklarına sahip çıkan, ebeveynlerinin tutarlı olmalarını isteyen, ezbere dayalı eğitim sistemine karşı gelen, sanatsal yönleri çok gelişmiş, şifa enerjisi güçlü, baskıya gelemeyen, her şey de mutlaka bir neden ve mantık arayan, duyarlı kül yani bütün bir enerji alanına sahipler. Daha sayamadığım birçok özellikleri de var elbet!

Neden bunun üzerinde duruyorum?

Çünkü dünyamız 1970’lerden sonra çok önemli bir geçiş sürecine girdi.

Zamansızlığın çocuklarının rolü ise; eski alışılmış ve genellikle tekrarlardan oluşan ezber sistemlerin yerine, kendini daima güncelleyen, gelişen çağa uyumlu olan, kendi aklını kullanarak birey düşüncesini kucaklayan, bilim, teknoloji, sanat, felsefe ve evrensel insan olma hakları gibi konularda yeni bir alt yapının temellerini atmaktır.

 Zaten uzun zamandır bunu yapıyorlar. 1995’ten sonra doğanlar ise daha sakin, umursamaz, dünya örf-adetlerini, ahlakı, dinsel ritüelleri umursamayan, eski son kullanma tarihi geçmiş her şeyi iplemeyen bir özelliğe sahipler. (Aralarından aile baskısından dolayı asi, saldırgan, doğmatik inançlarla bastırılmış ve pasifize edilmiş çocukları da unutmamak gerek)

Bazıları ise tek başınalığı seviyor ve arkadaş edinmekten çok, bizzat kendisiyle vakit geçirmeyi tercih ediyor. Tek başınalık derken; kendisiyle olmaktan ve geçirdiği andan yani zamandan hoşnut olmasını bilen kendiliğinden mutlu tipler… Onlar için tek başınalık, zamansızlığın içinde olmak demek zaten!

Çoğu anne-baba bundan şikayetci elbette. Onları dikkatsizlikten, umursamamazlıktan  ve toplumun kabul görmüş kuralarına ters davrandıklarından dolayı yargılıyor ve etiket takıyorlar. Çünkü çağımızın yeni neslini anlamıyorlar. Anlamaları için, eski bakış açılarını ve inanç şablonlarını tekrar sorgulayıp bir kenara bırakmak zorundalar. Yoksa eskinin gözlükleriyle yeni dünyayı ve var olan yenilikleri görmeleri mümkün değil!..

Şimdi “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, DEHB” konusuna değineceğim. Bahsettiğim bu konudan dolayı çoğu çocuk ruhsal olarak acı çekiyor çünkü…

Öncelikle DEHB’yi tıp dünyasında nasıl tanımlıyorlar ona yüzeysel olsa bir göz atalım:

DEHB, çocuğun gelişimine uygun olmayan yetersiz dikkat süresi, yaşa uygun olmayan hiperaktivite ve dürtüsellikle(düşünmeden harekete geçme) karakterize olan bir bozukluktur. Aşırı hareketlilik anlamına da geliyor aynı zamanda…

Konuya ilişkin olarak bir hastalık nasıl yaratılır, gelin yakından görelim şimdi:

Başlangıçta psikiyatri, hiperaktivitenin “beyin hastalığı” olduğunu ileri sürüyordu… Beyin hastalığı olduğunu gösteren hiçbir kanıt bulunamadığında da, bunun “minimal beyin hastalığı” olduğu iddia edildi. Minimal beyin hastalığını da kanıtlayamayınca bu kez, “minimal beyin bozukluğu” olarak tanımlandı. 

 Bu tez de tutmayınca ismini yeniden değiştirerek “dikkat eksikliği bozukluğu” koydular. Yeni çağın çocukları özellikle, video oyunlarında ve yaratıcılıklarını kullandıkları alanlarda dikkatleri dağılmazken, “dikkat eksikliği bozukluğu” tanısını, hangi akla hizmet ederek aile ve çocuklara kabul ettirme küstahlığına kalkıştılar?

       
Şimdi bu açıdan baktığımız da, Biyopsikiyatri savunucularının ve ilaç firmalarının ısrarlı propagandaları sonuncunda gerçek bir hastalık olmayan “ aşırı hareketlilik” konusunu, gerçek bir hastalıkmış gibi, hızlıca topluma kabul ettirdiler. Aileler de bu konuda bilinçsiz oldukları için, çocuklarına zarar gelmemesi adına ilaç tedavilerini kabul ettiler. Ailelerin bilmesi gereken tek şey;

Çocuklarının onlar gibi olmadığı, toplumun dayattığı maskelerle yaşayamadıkları, evrimleşen ve kendini güncelleyen yapıya bir sahip oldukları gerçeği… Ailelerin bu konuda yapacakları tek şey, ilaçların hiçbir işe yaramadığı ve çocuklarının hayatını ileri  yıllarda mahvedeceği gerçeğini anlamaları.

Şimdi bu konuda yaşadığım deneyimi  sizlerle paylaşacağım. Eminim yazımı okurken aranızda çocuklarınıza da böyle etiket takan psikiyatrislere denk gelip, hatta çocuğunuza bu tanı konup, ilaç sürecini başlatmış olanlarınız bile vardır.

                                                  Büyüklere Prozac Küçüklere Ritalin 

 Oğlum beş yaşındayken onu yaz okuluna  göndermiştim.(şuan 18 yaşında)  Sınıf öğretmeni bir gün beni aradı.  Oğlumun çok hareketli olduğunu, dikkatinin çabuk dağıldığını, öğlen uykularına diğer çocuklar gibi yatmak istemediğini, arkadaşları arasında oyun kurucu olup, oyuna uymayanlara kızdığını anlattı.

Ertesi gün okula gittim. Sınıf öğretmeni ve psikoloğu ile görüştüm. Sınıftaki kurallara uymayan tek çocuğun benim çocuğum olduğunu söylediler. Bu durum beni şaşırtmadı, Çünkü oğlumun rahat olmasını ve yaratıcılığını açığa çıkarabileceği alan ve olanakları tanıyordum.  Tabi oğlumun yaratıcılık kısmı, yaz okulunun müfredatına takılmıştı. Onlara bu konuda biraz daha esnek olmaları konusunda telkinde bulundum. Tabi beni anladıklarını söyleyemem. Yeni neslin artık eskisi gibi ezbere dayalı bir eğitime uymadıklarını ve onların bu konuda kendilerini esnetlemeleri ve daha geniş bir açıdan bakmaları gerektiğini anlattım. Tabi, sınıf öğretmeni  ve psiklog, uzaylı görmüş gibi bana baktılar. O an onların algısı ve benim algım arasında çok büyük bir fark olduğunu anladım. Onlara ne anlatsam bir faydası olmayacaktı. Kanımca…

Bu konuşma üzerine psikolog, psikiyatrise gitmemi önerdi. Oğlum ve ben ertesi gün soluğu doktorda aldık.  Bir saatlik konuşma sonrası doktor oğluma “DEHB” tanısı koydu . İlaç yazdı ve  okumam için de bir kitap önerdi. Tabi bu durum hiç hoşuma gitmemişti! Oğluma verdiği ilacın da, öyle her eczanede bulunması imkansız! Anlayacağınız kolay bulunan bir ilaç değildi.

Neyse bir eczaneden ilacı aldım. Fakat özsel sezim (6.hissim) oğlumun ilaç kullanmasını onaylamıyordu. O gece rüyamda da oğlumun kalp atışlarının çok arttığını ve soğuk soğuk terler döktüğünü gördüm. Ertesi gün içim sıkıla sıkıla ilacı oğluma içirdim. Yarım saat sonra oğlum fenalaştı ve kalp atışı bir dakika da 130’a çıktı… Rüyam ve özsel sezim beni uyarmasına rağmen, öğretmen ve psikoloğun baskısından böyle saçma bir davranışta bulunmuş ve sonuçta oğlumu bu hale sokmuştum. Oğlum soğuk terler döküyor ve gözlerini açamıyordu. Çok korkmuştum. O an oğluma sıkıca sarıldım ve  ona şifa enerjisi vermeye başladım. (Reiki eğitimi almış ve uygulayıcılık yapmıştım) Daha sonra oğlumun kalp atışı normale döndü ve kendini daha iyi hissetti. Yaptığım davranışın yanlış olduğunu farkettim. Oğlumun yeni nesil çocuk olduğunu ve zamansızlığın içinde olan bir bilince sahip bulunduğunu daha iyi anladım. Onu eski sisteme uydurmayacak, kendimi yeni bakış açısına uyumlayacaktım. O günden sonra bende bilincimi devamlı güncellemeye başladım.

Ertesi gün okula gittik. Öğretmeni ilaca başlayıp başlamadığımızı sorunca, ben de ona asıl gerçeği aktarmadım. İlaca başladığımızı söylemek zorunda kaldım. O  günden sonra oğlumla daha çok spor (yüzme, basketbol, tenis, futbol) sanat, sinema, tiyatro ve bir çok etkinliğe katılmaya ve ilgilenmeye başladık.

İlerleyen günlerde sınıf öğretmeni, beni  veli toplantısına çağırdı. İlacın işe yaradığını ve oğlumun  okulda daha uyumlu olduğunu söyledi. İlaç kullanmadığımızı  ona anlatmadım! Çünkü anlatsamda bildiğini okuyordu. Kadının en büyük hipnozu da,  İlacın etkisinden dolayı oğlumun değiştiğini sanmasıydı. Ve böylece öğretmene duymak istediği şeyleri söyledim, var olan gerçeği değil! Çünkü buna asla hazır değildi.

O günden sonra oğlumun zamansızlık algısını bildiğim için, onun keyif alabileceği etkinliklere katıldık. Birlikte vakit geçirdik. Ve ben de ailemin bana öğretmiş olduğu eski işe yaramaz  eğitimi adım adım çöpe atmaya başladım.  Onun özgür iradesine müdahale etmek yerine, bir birey olduğunu kabul ettim. O gün bugündür, bizim evde birey olma ve ifade etme özgürlüğümüz var.

Sevgili anne babalar, öğretmenler, eğitimciler anlattıklarımdan yola çıkarak size hatırlatmak istediğim şey kısaca şu;

Zamansızlık algısına sahip, hızlı düşünen, zeki olan yeni çağın çocuklarına eski sistemin eğitimini dayatmanız işe yaramaz ve yaramayacak da... Bu konuda ısrarcı olmanız, boşuna enerji tüketmeniz anlamına gelir. Size önerim  onları değil, kendinizi dönüştürmeniz! Çünkü onların bir şeyler öğrenmeye değil; potansiyellerini kullanmalarına aracı olacak rehberlere ihtiyaçları var. Artık yeni bir eğitim sistemi oluşmak zorunda… Çocukların aklını ve yaratıcılığını kullanabileceği uygulama alanı oluşturulup, rehberlik verilecek eğitim sistemi getirilmeli, geç de kalınmamalıdır.

Sonuç olarak, kabul etseniz de etmeseniz de homosapiens’in bir üst modeli olan evrensel insan yani “zamansızlığın insanları”yeni çağın nesli olacak ve dünyayı onlar şekillendirecek, hatırlayın!

 

 

 Dikkat!!! Çocuğunuza bu tanılar konduğunda ve ilaç almanız için elinize reçete tutuşturulduğunda, arkanıza bakmadan oradan uzaklaşmanızı önemle hatırlatırım...

Not: Anneler-babalar çocuklarınızı bu ilaçlardan uzak tutun! Çocuklarınıza yardım etmek istiyorsanız ve bununla siz başa çıkamıyorsanız, onları yaşam koçu veya bu konuda eğitimli profesyonel kişilere yönlendirin. ( çocuğunuzu dinleyen ve ona kendisi olabileceği ortamı sunan  rehberler  ) Siz de kendinizi eğitmeye ve onları anlamak için empati kurmayı öğrenin. Böyle olduğunda çocuklarınıza yardımcı ve destek olmuş olursunuz.

 

Farkındalık ile kalın...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Talia Hamza Arşivi