Hande Demir

Hande Demir

Kadının Sırtındaki Ağırlık

Kadının Sırtındaki Ağırlık

Kadınların toplumdaki yeri, uzun yıllar boyunca geleneksel rollerle şekillendi. Kadınların çoğu zaman rolü, evde yemek yapmak, temizlikle ilgilenmek, çocukları büyütmek ve eşine hizmet etmekle sınırlı kaldı. Kadın, evin düzeninden, çocukların bakımından ve eşinin ihtiyaçlarından sorumlu bir figür olarak kabul edilirdi. Ancak hızla değişen dünyada, kadının bu geleneksel rollerin ötesinde bir kimlik geliştirmesi gerektiği giderek daha fazla netleşti. Bu dönüşüm, kolay bir süreç olmadı. Kadınlar, evde ve toplumda karşılaştıkları çok yönlü beklentilere uymaya çalışırken sık sık denge arayışı içinde bulundular.

Peki ya erkekler? Onlardan beklenenler ne? Bu soruya bir sonraki yazıda değineceğiz.

Kadınlardan hâlâ geleneksel beklentiler devam ederken, modern hayatta annelik, eşlik, iş yaşamı ve sosyal hayat gibi birçok yeni sorumluluk da devreye giriyor. Kadın, iş hayatındaki başarısından eşine duyduğu sevgiye, çocuklarına olan ilgisinden ev işlerini nasıl düzenlediğine kadar pek çok alanda mükemmel olma baskısı altında kalıyor. Bu çoklu sorumluluklar ve toplumun kendisinden beklediği mükemmeliyet, kadının sırtındaki yükü giderek artırıyor ve kadınlar, "yetersiz" hissetme korkusuyla mücadele ediyor. Yoğun çaba arasında, çoğu zaman kendi ihtiyaçları ihmal ediliyor.

Toplum, kadından yalnızca mükemmel bir anne değil, aynı zamanda başarılı bir eş, profesyonel bir çalışan ve sosyal çevresine özen gösteren bir birey olmasını bekliyor. Ancak bu beklentiler, kadının kendi kimliğini bulmasını neredeyse imkansız hale getirebiliyor. Annelik kimliği ile birlikte kadınlık kimliği de sorgulanıyor. Kadınların belki de en büyük içsel çatışmalarından biri, bu baskılarla başa çıkmaya çalışırken öz benliklerini kaybetmeleridir.

Annelik Kadını Nasıl Etkiliyor?

Kadınlık, sadece bedensel güç değil, aynı zamanda ruhsal dayanıklılık da gerektiren bir deneyimdir. Annelik, bir kadının hayatındaki en büyük dönüşümü simgeler. Bir yanda bebeğin sürekli bakım ve ilgi ihtiyacı, diğer yanda kadının kişisel ihtiyaçları arasında sıkışmak, ruhsal çöküşe yol açabilir. Doğum sonrası yalnızlık, yalnızca sosyal çevreden uzaklaşmakla ilgili değildir; aynı zamanda derin bir içsel yalnızlık hissiyatıdır. Bebek, annenin her anını alırken ona büyük bir sorumluluk yükler. Anne olmanın getirdiği tatmin duygusu büyük olsa da, zaman zaman her şeyin alt üst olduğunu hissedebilirsiniz. Bebeğinizin uykusu gelmişken, siz acıkmışsınızdır; bebeğinizin ağlaması sizi tükenmiş hissettirebilir. Üstelik bir yandan, toplumdan "güçlü ve mükemmel" olmanız beklenir. Oysa bazen sadece insan olmanın getirdiği yorgunlukla baş başa kalırsınız.

Birçok kadın, bu dönemde yalnızca fiziksel değil, duygusal zorluklarla da baş etmek zorunda kalır. Sıfır destekle, yalnızca ailesinden değil, arkadaşlardan bile uzak kalmak, kadının içsel dünyasında yalnızlık hissini derinleştirebilir. Özellikle ilk çocukla birlikte, bir anne her şeyi tek başına yapmak zorunda kalıyormuş gibi hissedebilir. Kadına duyulan "mükemmel anne" beklentisi, zamanla yetersizlik duygusunu körükleyebilir. Oysa hiçbir kadın, bu kadar büyük bir yükü tek başına taşıyamaz.

Yardım Değil, Eşit Sorumluluk!

Erkeklerin evdeki sorumlulukları "yardım" olarak görmesi, kadının yükünü hafifletmekten çok daha derin bir anlam taşır. Kadınlar, evde bebekleriyle ilgilenirken eşlerinden sadece "yardım" beklemek yerine, eşlerinin de tam anlamıyla eşit sorumluluk almasını bekliyorlar. Bebek bakımında babaların rolü büyüktür. Erkeklerin ev işlerine ve çocuk bakımına destek olması, sadece "yardım" etmekle sınırlı olmamalıdır; bu sorumluluklar eşit şekilde paylaşılmalıdır. Anne olmak yalnızca kadının görevi değildir; baba da bu süreçte eşit derecede sorumluluk taşımalıdır. Babanın çocukla bağ kurması, evde katkı sağlaması gereklidir. Kadının üzerindeki yük hafifletildiğinde, aile içindeki denge sağlanır.

Birçok kadın, duygusal anlamda destek arar, ancak bu destek yalnızca eşlerinin "yardım etmesiyle" değil, eşit sorumluluk almasıyla sağlanır. Kadınlar, hayatlarını yalnızca çocukları ve eşleri etrafında şekillendiremezler. Kendilerine ait kimlikleri, duygusal ihtiyaçları vardır. Onlar da birer insandır, tıpkı erkekler gibi. Eşit sorumluluk paylaşımı, her iki tarafın da ruhsal sağlığını korumasına yardımcı olur.

Eşit Paylaşım, Güçlü Aile

Kadınlar her yönden desteklenmeli; yalnızca ev işlerini ve çocuk bakımını üstlenmeleri değil, duygusal anlamda da rahatlamaları sağlanmalıdır. Erkekler, eşlerine sadece "yardım" etmekle kalmamalı, aynı sorumlulukları taşımalıdır. Toplum, kadınların üzerindeki geleneksel baskıları kaldırıp, kadın ve erkeği eşit sorumluluklar altında bir araya getirmelidir. Bir kadının içsel huzuru, sadece dışarıdan gelen baskılardan kurtulmasıyla değil, ailesinin ve çevresinin ona verdiği desteğin büyüklüğüyle şekillenir. Her kadının kendini değerli ve güçlü hissetmeye ihtiyacı vardır. Bizler, birbirimize destek olarak yalnızca daha güçlü bir toplum inşa etmekle kalmaz, aynı zamanda daha sağlıklı bir gelecek de yaratabiliriz.

Unutmayalım: "Bebekle günler uzun, yıllar kısa." Zorluklarla dolu bu günler geçtikçe, geçmişin güzellikleri daha anlamlı olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hande Demir Arşivi