Mürsel Adıgüzel

Mürsel Adıgüzel

Barışa Hizmet Hakka Hizmettir

Barışa Hizmet Hakka Hizmettir

Barışa Hizmet Hakka Hizmettir

Sevgili Okurlarım, yıllardır Suriye’de meydana gelen iç savaş Rusya, Türkiye ve İran’ın anlaşmasıyla kısmen de olsa durdurulmuş durumdadır. Umarım silahların susması daim olur ve yerinden yurdundan olan insanlarda tekrar evlerine dönerler.

Bir gerçek daha var ki bu savaşı çıkaranlar, orta doğunun yer altı zenginlik kaynaklarında gözü olan emperyal güçlerdir. Bu güçler, otuz beş yılı aşkın süredir Türkiye’nin de bölünüp parçalanması için PKK’yı ülkemizin bela ettiler. Bu süre içinde çok sayıda asker, polis ve korucu şehit vermiş olduk. 2016 yılı daha da kanlı geçti. Birçok şehirlerimizde canlı bombalar patladı. Çok sayıda asker, polis ve vatandaşlarımız şehit olmuş oldu. Bu canilerin gayesi kardeşi kardeşe vurdurmaktı. Ama bu acı tablo karşısında Türk milleti sağduyulu hareket içinde kalmayı başarmışlardır. Bu önemli tablo karşısında, dış güçler durmamış, bu kez de Suriyeli PKK uzantısı olan PYD’yi başımıza musallat etmişlerdir. Artık bıçak kemiğe dayanınca, ordumuz duruma el koyarak, Fırat kalkan hareketini yapmak zorunda kalmıştır. Bu hareketin çok önemli sonuçları alınmaya başlanmıştır. Öncelikle hem Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması yanında, ülkemizin de huzura kavuşması sağlanmış olacaktır.

Huzura kavuştuktan sonra beklentimiz odur ki Atatürk’ün ön gördüğü ve işaret ettiği ilkelerin, geçerliliğini hayata geçirir. “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilksine bağlı kalınır. Dün olduğu gibi, bu gün sulha daha çok ihtiyaç duymaktayız.
Bakın, Atatürk’e dil uzatanlar bir hakikati bilmeliler ki, Atatürk gibi dehalar ancak görünüşte ölürler. Öyle insanlar bir kuşak için doğmadıkları gibi, belli bir dönem içinde doğmazlar. Asırları içine alan bir zaman dilimi içinde yaşarlar. İşte Atatürk’te bunlardan birisidir
Atatürk’ün yolu dediğimizde şunu bilmeliyiz ki, Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşının öncüsü olarak, Türk yurdunu düşmanlardan kurtarmış ve Milletini bağımsızlığa kavuşturmuştur. Ender yetişen, devlet ve halk adamı, Atatürk’ü tanımanın ve öğrenmenin yolu O’nun devrimlerine ve ilkelerine sahip çıkmakla gerçekleşir. Bakın, Atatürk Ülkemizin ve bizlerin geleceğimizi düşünürken, şunları söylemektedir.
“Benim için bir yandan olmak vardır ve ben hep bir yandayım, o da cumhuriyetin yanında, cumhuriyetten yana olmak, toplumsal devrimden yana olmaktır.” diyor. Akabinde de şunları söylüyor:

 “ Bu kadar kara kaygılara katlanıp yıkımlara uğradıktan sonra, Türk Milleti kuşkusuz öğrenmiştir ki, yurdu yeniden yapmak ve orada mutlu ve özgür yaşayabilmek için egemenliği hiç elden bırakmamak ve cumhuriyet bayrağı altında bütün çocuklarını toplu ve dikkatli bulundurmak gerekir. Yeni Türkiye devleti bir halk devletidir ve halkın devletidir. Bütün örgütler baştanbaşa halkın örgütleri olacaktır. Genel yönetimi halkın kendisine vereceğiz. Bu toplulukta hak sahibi olmak ve her kesin bu işi görmesi temeline dayanacaktır.” Diyor.

Görüldüğü gibi, ulusu ulus yapan ana dokunun halk olduğunu söylemiştir. Halkı kendi çıkarları için kullanmak isteyenlere karşı, bakın ne gibi bir düşünce sergilemektedir.

“Bu ülkede yobazların bir tehlike yaratacağı hayaldir. Bu türlü insanlar din ve inanç ile asla ilgileri yoktur. Dinsel bağnazlık onlar için bir üstünlük ve çıkar aracıdır. Bu yolla, bir yandan halkı, öte yandan hükümeti aldatarak kendi hesaplarına üstünlük yaratmaya çalışırlar. Hükümete sokulup halk bizi dinliyor ve bizim dediğimizi yapıyor, bizim sözümüz geçiyor diyerek şantaj yaparlar. Sonrasında halka dönerek, hükümet bizim avcımızın içindedir, sakın bizim sözümüzden çıkmaya kalkışmayınız diye korkuturlar. Demek ki halk arasında hiçbir üstünlük ve güç sahibi olmadıkları halde, simsarlığını yaparlar. Devletten yüz bulamadıkları dakikada kendilerinin yağı tükenir. Neden ki, ulusumuz hiçbir biçimiyle bağnazlıktan, kara inançtan hoşlanmaz”.
Bu düşüncenin ışığında, ülkemizin yönetiminde bulunan hâkim unsurların yaptıklarına baktığımızda, çok büyük çelişkilerin ortaya çıktığını görmekteyim.
Atatürk’ün öngördüğü cumhuriyetin, ekonomik ve sosyal gelişmelerin ışığında, laikliğin vaaz geçilmez bir temel ilke olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Halkımıza kapatılan halk yolunun açılması, ekonomik ve sosyal gelişmenin, insanlarımız için vazgeçilmez bir hadise olduğunu düşünmeliyiz.
Her zaman ülkemizin kalkınmasına, ekonomik ve sosyal gelişimine engel teşkil eden gerici düşünceler belli bir sınıfa dayandırılarak, kalkınmamızda geri kalmamıza sebep olmuşlardır. Bunun aşılmasında, Atatürk’ün ilke ve devrimlerini hiç bir zaman aksatmadan uygulamak gerekir diye, düşünüyorum

Mürsel ADIGÜZEL

Eğitimci Yazar ve Şair


 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mürsel Adıgüzel Arşivi