Yüksel YAZICI

Yüksel YAZICI

İftar Ve Savurganlık

İftar Ve Savurganlık

                                                                                                 Yüksel Yazıcı / Köşe Yazarı

 

                                               İftar Ve Savurganlık

Ramazan ayı, İslam inancına göre kutsal bir ay…Ve oruç ibadeti de, her müslüman birey için önemli elbet!

Dünya genelinde üç bini aşkın inanç çeşidi ve bunların da çok sayıda birbirlerinden farklı ibadet biçimleri var. Ve birbirlerine benzer olanlar olduğu kadar, benzer olmayanlar da mevcut…

Oruç tutmak,  beden sağlığı için ne kadar yararlı tam olarak tesbit edilmiş değil! Midenin, dilin yani söylemlerin ve hatta düşüncelerin çok daha ölçülü olarak kullanılması, kimilerine göre beden sağlığı için önemli… Bazılarına göre ise, iftar vaktindeki koşuşturmalar ve yenilse de yenilmese de sofraya yoğun biçimde taşınan çeşitli yiyeceklerin  abur-cubur sınıfına girdiği iddiası da sanırım düşünülmeye değer!

Ve özellikle yaz dönemlerine rastlayan ramazanlar da yaklaşık 16 saate varan açlık ve susuzluğun, iftar vaktinde tıka basa edilmesi, bireyin sağlığında bazı  sorunlar oluşturabilir fikri de öne çıkarıyor biraz…

Fakat, inanç böyle emrediyorsa; o inancı benimsemiş olan kişi bu kadar ince hesapları göz önüne getirmez elbet! Göz önünü bırakın aklından dahi geçirmez bildiğim kadarıyla…

Ülkemiz, inanç yapısı itibariyle çoğunlukla müslüman… Ha bu söylendiği ya da bilindiği gibi % 99 değildir asla! Fakat öyle bilinir, öyle söylenir. Ki bu oran, toplumun genelinde kabul görmüştür zaten.

İşte bu çoğunluğu dikkate alan ekonomik imkanlara sahip kişi ya da kurumlar, çok ötelerden hatta İslamiyetin kurulduğu günlerden beri yoksullara, çaresizlere iftar yemeği yedirmenin sevap olduğunu düşünerek kendi ölçülerine göre bunu yerine getirmektedirler.

Ve bu gelenek,  hiç kuşkusuz ki  inancın en güzel eylemlerinden biridir.

Fakat, bu güzel düşünce birçok şeyde olduğu gibi giderek yozlaştırıldı ve artık günümüzde siyasi bir gösteriş haline dönüştürüldü. Bunun nedeni de tamamen oy kaygısı ve yatırımı düşüncesidir. Yani politika bugün, her şeye olduğu gibi inançlara da bulaşmış ve toplu yaşamın işgalcisi olmuştur bir anlamıyla…

Bu eylemleri uygulayanların  başında yerel yönetimler gelmektedir. Haa yerel yönetimlerin bir amacı da, yoksulları doyurmak, barındırmak ve onlara  sosyal hizmetler  sunmak da görevleri arasındadır  elbet!  Fakat, bu örnek çabalarını yalnızca ramazan ayında öne çıkarmaları ve diğer süreçlerde o yoksulların açlığını akıllarına getirmemeleri de bir gerçektir. Ve zaten  tuhaf olan da budur!

Öte yandan, yerel yönetimlerin her ilçeye birden fazla iftar çadırı kurmaları ve yoksulları ya da muhtaçları  tespit ederek  yalnızca  onların karınlarını doyurmalarından çok, buralarda  oruç tutmayanların ya da ekonomik sıkıntısı olmayan beleşçilerin yararlandığı da biliniyor. Bu konuda bir önlem de düşünülmüyor ne hikmetse!

Ne derler hani, tok olanı doyurmak zordur!  Beleşçiler de her zaman tokdurlar aslında  sanım o ki…

Neyse… Yerel yönetimlerin iftar çadırları, bu tür aymazlıklara rağmen yine de güzel sayılır.  Ya büyük iş adamlarının, arı sütünün bile eksik olmadığı lüks otellerde ya da gökdelenlerde verdikleri iftar yemekleri? O davetlerin  içinde bir tane dahi yoksul  ve aç birini bulamazsınız!

Ya halkın parasıyla birbirlerine iftar ziyafeti çeken bakanlar, büyük devlet kurumları, siyasal partiler?.. Hatta en büyük devlet kurumu sayılan TBMM’nde verilen iftarlar…Ve Başbakan’ın hele ki Cumhurbaşkanı’nın saraylarda  verdiği şatafatlı iftar yemekleri? Onların arasında bir tane yoksul var mıdır?

Örnek olarak söylüyorum: 13 Haziran günü Cumhurbaşkanının sarayda yalnızca AKP milletvekillerine iftar yemeği vermesi neyi ifade ediyor sizce? Hem de Anayasaya aykırı olarak…

Şimdi size bir anektod gibi yaşanmış gerçek bir olay anlatacağım bu konuda…

Vekillerimizden biri, günlük gazetelerimizden bir köşe yazarına:

“Bu akşam birlikte iftara gideceğiz, davetlimsin..” der.

Ve akşam saatlerinde gidecekleri şatafatlı yere varırlar. Yemekler gelir ve önlerine konulur. Ne ararsan var sofrada tabii.. Vekil, gazeteci konuğuna yemekleri göstererek  usulca söylenir:

“Birkaç lokma al, karnını doyurma sakın! Bir başka iftara da yetişeceğiz…”

Köşe yazarı şaşkın! Bir iki tabaktan ikişer lokma alır, biraz da tatlıdan tadar ve kalkarlar. Arabalarının başında vekilin şoförü, binerler ve giderler. Kısa bir yolculuktan sonra lüks bir otelde verilen  bir başka iftar masasında ağırlanırlar. Yine yemekler gelir ve birkaç lokma daha almadan vekil usulca söylenir köşe yazarına:

“Daha önemli bir iftara da davetliyiz. Karnını doyurma, birkaç lokma al yeter!”

Ve beş iftar sofrası dolaşılır o gün! Köşe yazarı gazeteci iktidara muhaliftir, olanlara şaşırır elbet! Çünkü yenilecek herze değildir bu, israf güve gibi ülkeyi sarmıştır baştan başa… Zengin zenginleşmiş, yoksul daha yoksullaşmıştır bu nedenle! Ramazan ayındaki iftar yarışı ve savurganlığı, işte  bu minval üzerine sürmektedir günümüzde...

Kimi muhtaç insanlar ve hatta bazı emekliler bile, semt pazarlarında atık sebzeleri toplarken, bu yapılacak iş midir söyleyin? Yazık değil mi?

 Yazık ki, ne yazık!

Ve kulağınıza küpe olsun şu son sözüm:  Dünyanın bazı coğrafyalarında var olan  kıtlık,  bilinki yoksul ve açların yüzünden değil, tokların doymamasından ötürüdür.

Hayırlı ramazanlar efendim!

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yüksel YAZICI Arşivi

"27"

08 Eylül 2016 Perşembe 00:01