Yüksel YAZICI

Yüksel YAZICI

Ağlama Seansları Sürüyor

Ağlama Seansları Sürüyor

                

Ağlama Seansları Sürüyor

Şöyle söylemiş eski Genelkurmay Başkanı Necdet Özel:

 

“Yüreğimiz yanıyor, millet bizi affetsin!”

 

Yaa! Demek vicdanınızdaki  jeton ancak düştü?

 

Eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek dile gelmiş yıllar sonra:

 

“Ona fırsat veren biziz… Ve bu suçun % 90’ı bizim!”

 

Vay vay vay!..

 

MHP’den AKP’ye yatay geçiş yapıp Başbakan Yardımcısı olan Tuğrul Türkeş, tam anlamıyla pandoranın kutusunu açmış sanki:

 

“Bu iş, cadı avına döndürülüyor…”

 

Çok daha önceleri de sayın cumhurbaşkanı sanırım ağzından kaçırmıştı:

 

“ Ne istediler de vermedik?”  Şimdi ise şöyle söylüyor:

 

“Kandırıldık!”

 

Size birkaç örnek verdim darbe sonrası ortaya dökülen ağlama seanslarından… Bir gözyaşı ki deme gitsin, timsah gözyaşları solda sıfır!

 

Oysa ki Fetö’nün devletin içinde girmediği deliğin kalmadığı süreçlerde, büyüyen tehlikenin  çığlıkları ayyuka çıkmıştı. Muhalefet bağırıyor, iktidar partisi ise Fethullah’ı durmadan savunuyordu.

 

Kamuda, medyada, Milli Eğitimde,  İçişlerinde, Sağlık Bakanlığında, Diyanet’de hileli sınavlar yoluyla  Fetö’cüler geliyor ve iktidar seyrediyordu yalnızca…

 

Seyretmek ne kelime, yasaların arkasından dahi dolanılarak Gülenciler her boşluğa yerleştiriliyordu. Ve üstelik, bu harekete baş kaldıranlar, şikayet edenler eziliyor ve hatta görevlerinden bile uzaklaştırılıyordu.

 

Örnek olarak söyleyelim:

 

Özgür Ecevit Taşçı adlı subay hakkında, ihbar üzerine  müthiş bir soruşturma yapılıyor. Nasıl mı, şöyle:

 

“ Zamanın Genel Kurmay Başkanı, çağırtıp  o subaya soruyor:

 

“Sen Fetöcü’müsün?”

 

“Hayır” diyor sorgulanan subay!

 

O kadar işte… Yani soruşturma bir sözcükle son buluyor ve aklanarak görevini sürdürmeye devam ediyor  Fetöcü Taşçı!

 

İyi mi? O süreçte soruşturmaların seyir defteri   böyle olmuş özetle…

 

İşte Fetö diye bugün öne çıkarılan ve suç keçisi ilan edilen bu darbeci soytarılar hakkında yakın geçmişte yapılan benzer soruşturmalar biçimiyle tümü aklanmış ve devletin görevlileri tarafından bizzat korunmuş ya da üzeri örtülmüştü.

 

Darbe harekatı oluşunca kankalıktan düşman cephesine geçilmiş, şimdilerde de timsah gözyaşları dökülmeye başlanmıştır. Sözümona ağlayanlar ise ,  eğip bükmeye hiç gerek yok, bu darbenin aslında ortağıdırlar.

Bu ağlamayı  çağrıştıran ve  dünyaca bilinen bir ağlama duvarı vardır Kudüs’te… Yahudilerin bir zamanlar yıkılan kudüsteki kutsal tapınaklarının bir duvarı olduğuna inandıkları ve önünde ağlayarak yıkılan tapınaklarının yasını tuttukları yerdir orası…

 Şimdi de, ağlama yeri Ankara olmuştur sanki! Ve gözyaşlarının yanı sıra, sanki içlerinden şu şarkıyı söylemektedirler:

“Kendim ettim, kendim buldum../ Gül gibi sararıp soldum, eyvah eyvah!...”

Artık göstermelik gözyaşları dökmeyi bırakın ve suçluları adaletli bir yargıya taşıyın. Aksi halde, yalnız gözyaşı dökmek değil; başınızı taşlara da vursanız  olan olmuştur, biten bitmiştir.

Haa olanlar uzun bir süre yara olarak kalacaktır elbet! Fakat lütfen itidalli olun, suçsuz insanları tuzaklara düşürmeyin ve  kimsenin günahını almayın !

Yapmanız gereken yalnızca gerçek suçluları cezalandırmaktır, göstermelik gözyaşı dökmek değil!

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yüksel YAZICI Arşivi

"27"

08 Eylül 2016 Perşembe 00:01