Yüksel YAZICI

Yüksel YAZICI

Cehennem Sıcakları Gelirken...

Cehennem Sıcakları Gelirken...

 

                     Cehennem Sıcakları Gelirken…

 

Üzerinde yaşadığımız planet, yaklaşık dört buçuk milyar yıldan beri dönerek varlığını sürdürmektedir. Bu süreç içinde kim bilir hangi hallerden hangi hallere geçerek sürdürmüştür  varlığını?  Ki,  konu hakkında yeterince bilgi sahibi değiliz, bilmemiz de olanaksız!

 Önceleri lavlarla sarılı bir ateş topu olarak dönen gezegenimiz, sonraları yeşil bir cennet haline erişmiş; milyon kere milyon yıllar içinde kim bilir ne badirelerden, belki yüzlerce kıyamet ortamlarından geçerek günümüze kadar dönmesini sürdürmüştür.

Genellikle dünya insanlığı, din terminolojilerinin öne sürdüğü ve dünya üzerindeki  her şeyin günü geldiğinde  yok olma sürecine gireceği, bunun adının da kıyamet olduğu bilinir ve inanılır.

Oysaki kıyamet, kıyam etmek demektir. Yani üzerinde yaşanılan realitenin dibe vurması, yaşamın olağanüstü zorlaşması ve insanın artık o şartlarda var olmasının mümkün olmayışının izahıdır. Ve bunun tek çözümü de, dünyanın yok olması değil; yaşanılan kaosun yeni bir düzenle buluşmasıdır. Ki, bu düzenin oluşması İlahi Nizam görevlilerince ve kontrollü olarak yapılması, öncü bilge insanların da bu oluşumda görev almaları şarttır. İşte o bilge insanların görevlere sarılma hali kıyam dönemidir. Yani bütün olumsuzluklara ve  kaoslara karşın  diklenmek, ayağa kalkmak demektir. Ki, dünya gezegenin bu hali  günümüze dek çok sayıda yaşanmış ve çok büyük uygarlıklar kurularak belli süreçler sonrasında da  yıkılıp kaybolmuşlardır.

O yıkılış sürecinde bazı ağabeylerimiz, başka gezegenlere gidilebilecek araçlar yaratarak diğer gezegen ya da gezegenlere de gitmiş olabilirler. Bu konuda henüz bir kesin sonuç yok ise de,  ezoterik öğretilerde sisli de olsa  bazı  bilgiler yok değildi!

İşte bilim insanları zaman zaman bazı şaşırtıcı ve dikkat çekici haberlerle bu konuya dikkat çekmektedirler epey bir zamandır. Konuya ilişkin en son bilgi ise, 2016 yazının cehennem sıcaklarıyla geçeceği şeklindeki uyarılardır.

Şimdi bu konu üzerine gelin biraz sesli düşünelim:

Dünya’nın dönmekte olduğunu söyleyenlere, bazıları şu soruyu yöneltiyor artık çoktan beri…: ”Dünya gerçekte dönüyor mu, yoksa sönüyor mu ?”

Döndüğü de söndüğü de şimdi artık bir gerçek olan planetimizi, üzerinde yaşayan insanların yeni bir dengeye oturtmaları ne yazık ki artık olanaksızdır. Çünkü nüfus; planetin kaldıramayacağı kadar yoğunlaşmış, kaynaklar tükenmeye yüz tutmuş, toprağın dokusu bozulmuş ve canlı olan her şeyin, özetle yaşamın dengesi sarsılmıştır. Mevcut realite böyle sürdüğü sürece, planetimizin bu yükü taşıması ne yazık ki artık düşünülememektedir. Zaten ezoterik bilgilere göre, dünyamızda nüfus yoğunluğunun her yedi milyara erişmesi durumunda silkinerek kendisini yenilemesi kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır.

Bugün, dünyamızın nüfusu bu sayıyı aşmış olup 7,5  milyar dolaylarına ulaşmıştır neredeyse…. Ve önümüzdeki  azami 50 hatta 40 yıl gibi yakın süreçte dünyamız üzerinde büyük badirelerin olması kehanet değildir artık!

Öte yandan, bozulan doğal denge nedeniyle iklim kuşakları yer değiştirmiş; deprem, kasırga, kuraklık, tsunami  ve sel felaketleri birbiri ardına canlıları tehdit etmeye başlamıştır.  Yakın geçmişteki  2006 yılı  içinde, doğal felaketlerden etkilenen insan sayısının l46 milyon olduğu;  2007’de   ise bu sayının aşıldığı, ancak istatistik verileri  henüz belirlenmediğinden net sayı  henüz bilinmemektedir. Bunlar da, yalnızca  tespit edilebilmiş olanlardır elbet...Aslında bu sayı çok daha fazladır hiç kuşku yok!

Plantimiz yüzeyindeki elektromanyetik fırtınalar giderek çoğalmakta, radyoaktif  tehlikeler her gün biraz daha artmaktadır. Yine yakın geçmişteki  2005 yılının Ekim ayında güneşte oluşan patlamaların, gezegenimizin altı katı büyüklüğünde olduğu hesaplanmıştır. Bunun radyoaktif zararları, Dünya’mıza varış zamanı olan dört günlük süreç sonrası başlamıştır ve etkileri de daha yıllarca sürecektir. Görüldüğü üzere bütün bunlar, halk arasında kıyamet  düşüncesini pekiştirmektedir ve dünyanın başına bir felaketin yaklaştığı fikri  giderek yaygınlaşmaktadır.

Öte yandan zamanımızdan 10 bin yıl önce, örneğin  Anadolu’daki su kaynakları % 22 iken, günümüzde % 6’lar seviyesine düşmüştür. Dağlarda, yaylalarda ya da vadilerde kendiliğinden var olmuş olan pınarlar veya içme suları kurumaktadır bugün…

İklim kuşakları  yer değiştirmekte, soğuk bölgelere sıcak akımlar hızla yürümektedir. Ve işin en kötüsü ise, kutuplardaki buzulların erimesi, denizlerin yükselerek jeomanyetik fırtınaların çoğalması, akabinde de tsunamilerin, depremlerin gezegenimizi yıkmaya girişmesi ihtimaller dahilindedir. Bütün bunların sonucu olarak mevsimlerin  normal seyrini değiştirmeleri yadsınmıyor artık!

Evet, bu yaz hem çok kurak ve hem de çok sıcak geçecektir, ki Haziran’la birlikte başlayacağı sanılmaktadır.

Bu sıcaklık alarmı, yalnızca sıcak olmakla kalır mı? Elbet ki hayır!.. Özellikle İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerin sakinleri, çok büyük susuzluk çekebilirler. O kadar ki, restoranlar bile kapılarına kilit vurabilirler.

Asıl sorun ise yalnızca su içmek değildir.  Bakın buna ilişkin olarak birkaç önemli oluşumdan sizleri haberdar edeyim;

1.     Susuzluğun en büyük belası, banyo ve tuvaletlerdir. Bol su dökmezseniz ev kokar ve hastalıklar üreyebilir.2.     Sebze ve meyve fiyatları füze gibi fırlar, çünkü onları yetiştirirken gereken su bulunamaz olabilir.

3.     Temizlik ve  banyo  yapmak çok büyük sorun olur ve insanlar kokmaya başlayabilir. Ki,  arkası  yeni hastalık türevlerine yol açar.

4.     Kalb, tansiyon ve benzeri solunum yetmezliğiyle  ilgi hastalar ve yaşlılar çok büyük dramlar yaşayabilirler.

5.     İtfaiyelerin, su yokluğu nedeniyle yangınlara yetişmesi imkansız hale gelebilir. Deniz suyu, kullanılacak gereçleri kısa sürede tuzlu su kilitleyeceğinden ötürü,  deniz suyu imdada yetişecek bir  konumda değildir.

Görüldüğü üzere, mevsim normalleri üzerinde oluşacak sıcaklıkların yaşam biçiminde yaratacağı bazı alarm noktaları bunlar. Diyeceksiniz ki “peki  bu sıcaklıklara karşı ne yapabiliriz ya da nasıl bir önlem alabiliriz?”

Bu önemli bir soru ve bazı önlem önerilerim var elbet!.. Ancak bunu, bir sonraki yani  08 Haziran/ Çarşamba günkü devam yazımla sizlere ileteceğim. Sevgilerle…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yüksel YAZICI Arşivi

"27"

08 Eylül 2016 Perşembe 00:01